Sağlıkta Şiddetin Önlenmesine Yönelik Yapılan Nisan 2020 Tarihli Yasal Düzenlemenin İncelenmesi
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Derleme
P: 86-92
Nisan 2022

Sağlıkta Şiddetin Önlenmesine Yönelik Yapılan Nisan 2020 Tarihli Yasal Düzenlemenin İncelenmesi

The Bulletin of Legal Medicine 2022;27(1):86-92
1. Yorulmaz Medikolegal, İstanbul, Türkiye
2. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
3. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, Eskişehir, Türkiye
4. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 08.05.2020
Kabul Tarihi: 06.12.2021
Yayın Tarihi: 01.04.2022
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Şiddet, 2002 yılı itibariyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmiştir. Her disiplinde olduğu gibi sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin ele alındığı çalışmalarda da şiddet kavramı farklı şekillerde tanımlanmıştır. DSÖ’ye göre şiddet; kişinin bir başka kişiye, bir gruba ya da topluluğa yönelik iktidarın sağladığı güç veya fiziksel güç kullanması neticesinde bu eylemlere maruz kalan kişide yaralanmaya, ölüme, psikolojik zarara, gelişim bozukluğuna veya yoksunluğa yol açması ya da yol açma olasılığının yüksek olması olarak tanımlanmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları görülmekte, bu konuyla ilgili olarak hem akademik düzeyde hem de sosyal politikalar bakımından araştırmalar ve düzenlemeler yapılmaktadır. Bu çalışmada, ülkemizde sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi için 17.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme incelenecektir.

GİRİŞ

Şiddet, bir halk sağlığı sorunudur (1,2). Yapılan çalışmalar hem ülkemizde hem dünyada iş yerinde yaşanan şiddetin arttığını göstermektedir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet de aynı zamanda bir iş yeri şiddeti niteliğindedir (1). Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi için farklı politikalar uygulanmaktadır. Faillere cezai yaptırım uygulanması, uygulanacak yaptırımların caydırıcı olması beklenmektedir. Bununla birlikte; beyaz kod, acil butonu, güvenlik görevlisi, kamera sistemleri, fiziksel ortam iyileştirmeleri gibi durumsal suç önleme yöntemleri de uygulanmakta ve geliştirilmektedir. Türkiye’de ve birçok ülkede, sağlıkta şiddete sıfır tolerans kampanyası yürütülmekte, halkı bilinçlendirmeye yönelik eğitimler, kamu spotları, broşürler paylaşılmakta, sağlık çalışanları ve kurumlar açısından da şiddete karşı kriz ve risk yönetimi çalışmaları yapılmaktadır (3,4) (Tablo 1).

Tablo 1

Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda farklı ülkelerde yapılan son yasal düzenlemeler ve hizmetten çekilme hakkına yönelik incelemelere yer verilmiştir. Raporda yer verilen bazı ülke örnekleri aşağıda özetlenmiştir (3):

Almanya’da hekimlerin şiddete maruz kalması halinde hizmetten çekilme hakkı bulunmaktadır. Ancak acil durumlarda hekim sağlık hizmetinden hiçbir koşulda çekilememektedir. Hekimlerin sağlık hizmetinden çekilecekleri zaman sigorta şirketlerine konuyla ilgili, çekilme nedenini de açıklayarak bilgi vermeleri gerekmektedir. Ayrıca hizmetten çekilmek için işverenin gerekli tedbirleri almamış olması şartı da aranmaktadır.

Fransa’da; sağlık çalışanları bakımından sağlığını veya hayatını tehdit eden bir durum söz konusu olduğunda hizmetten çekilme hakkına sahiptir. Fransa İş Yasası’nın hükümlerine göre bir çalışan sağlığını ve yaşamını tehdit eden bir durumla karşılaştığında durumu işverenine ya da amirine derhal bildirmelidir. Ancak hizmetten çekilme hakkının kullanması için işverenin ya da amirinin onayına ihtiyacı yoktur. Fransa’da; sağlık kurum ve kuruluşlarında polis tarafından herhangi bir güvenlik tedbiri alınmamakta, özel güvenlik şirketlerinden hizmet satın alınmak suretiyle güvenlik hizmetleri verilmekte, sadece adli bir olay sağlık kuruluşuna intikal ettiğinde polis olayı soruşturmak amacıyla kuruma gitmektedir.

İsrail’de sağlık çalışanları hizmetten çekilme hakkına sahip değildir. Ancak sağlık ortamında bir şiddet olgusunun görülmesi durumunda şiddeti uygulayan kişi öncelikle yazılı olarak uyarılır. Eğer on iki ay içerisinde aynı kişi tekrar şiddet olayına karışırsa, hastane yöneticileri bu kişinin acil durumlar haricinde sağlık hizmeti almasını engelleme yetkisine sahiptir.

İngiltere’de, Sağlık Bakanlığı tarafından 14.10.1999 tarihinde, “Ulusal Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Personele Yönelik Şiddeti Durdurma Kampanyası: Ulusal Sağlık Hizmetlerinde Şiddete Sıfır Tolerans” çalışması başlatılmıştır. Bu kapsamda halka, çalışanlara ve idari birimlere yönelik kamu spotu, rehberler gibi bilgilendirme, eğitim gibi çalışmalar yapılmıştır. İngiliz Hükümeti 2001 yılında yayınladığı Sağlık Hizmetleri Genelgesi ile bazı şartlar altında sağlık hizmetleri ile ilgili yaptırımlar uygulanabileceğini açıkça ifade etmiştir. Normalde bu yaptırım uyarı biçiminde olmasına rağmen sağlık kuruluşlarına bu konuda kendi bağımsız politikalarını oluşturabilme yetkisi verilmiştir. Eylül 2018’de ise İngiltere, sağlık personeline yapılan saldırılara verilen 6 aydan 12 aya kadar hükmedilen cezaların iki katına çıkarılmasına yönelik yasal düzenleme yapılmıştır (5).

ABD’de sağlık kurum ve kuruluşlarında güvenliğin sağlanmasının kurum ve kuruluşlarının kendi sorumluluklarında olduğu belirtilmektedir. Burada da Türkiye’de olduğu gibi bir kod sistemi mevcuttur. Bazı eyaletlerinde sağlık personeline yönelik şiddet bakımından 2 yıldan başlamak üzere hapis cezası öngörülmektedir. Ayrıca 2019’da yapılan Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları İçin İşyerinde Şiddetin Önlenmesi Yasası ile; sağlık çalışanlarını iş yerinde şiddetten korumaya yönelik işverenlerin alması gereken önlem standartları belirlenmiştir (6).

Hindistan’da ise; Nisan 2020 tarihinde yapılan kanuni düzenleme ile; sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayan kişiler 7 yıla kadar hapis cezası alabileceği kefaletle serbest bırakılamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 6576 dolara kadar adli para cezasına hükmedilebileceği, mağdura tazminat ödemek ve zarar verdiği malın piyasa değerinin iki katını ödemekle yükümlü olacağı da düzenlenmiştir (7).

Bu yazıda ise ülkemizde sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 28. maddesi ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek 12. maddesi ile 17.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme incelenecektir (8).

17.04.2020’de Yürürlüğe Giren Düzenleme

Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları tarafından sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenebilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan biri de şiddetin önlenmesi hususunda alınacak yasal önlemlere yönelik önlemlerdir (9). Bu çalışma, CHP tarafından 2018 yılında meclise sunulmuştur (10). Bu teklif ile 17.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemenin karşılaştırılması aşağıdaki tabloda sunulmuştur (Tablo 2).

Tablo 2

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda farklı tarihlerde sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemeye yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır (Şekil 1). Bu kanunda, şiddetin önlenmesi amaçlı 2014, 2018 ve 2020 tarihlerinde yapılan değişikliklere ilişkin özet bilgiler aşağıdaki gibidir.

Şekil 1

TARTIŞMA VE SONUÇ

Uzun süredir beklenen sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik yasal düzenleme konusunda mecliste yaşanılan siyasi rekabet sağlık çalışanlarını hayal kırıklığına uğratmıştır. Elbette, ikinci aşamada siyasi partilerin hemfikir olması sevindirici olup pandemi döneminin bir kazanımıdır. Ancak; hapis cezalarının süresinin fazla olması caydırıcı olacağı anlamına gelmez, önemli olan cezaların infazıdır (11).

Bu kanunda yapılan son düzenleme ile kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen;

• Kasten yaralama (TCK m. 86)

• Tehdit (TCK m. 106)

• Hakaret (TCK m. 125)

• Görevi yaptırmamak için direnme (TCK m. 265)

1. Suçları bakımından mağdurun sıfatı, daha fazla cezayı gerektiren bir nitelikli hal olarak düzenlenmiş ve tayin edilecek cezaların yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

2. Bu suçlar kapsamında verilecek hapis cezalarının (TCK m. 51) ertelenmeyeceği düzenlenmiştir.

3. Hasta ya da yakını tarafından sağlık çalışanının şiddete maruz kalması halinde, ikame sağlık hizmetinin verilebilmesi halinde başka sağlık personeli tarafından verileceği düzenlenmiştir.

Burada en önemli husus; hapis cezasının ertelenmesi (TCK m. 51) hükmü uygulanmayacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, somut olay özelinde şartların oluşması halinde;

• CMK m. 231 kapsamında “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)”

• CMK m. 171 kapsamında “Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi”

• TCK m. 50 kapsamında “Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımlar (örneğin; adli para cezası, kamuya yararlı bir işte çalıştırılma vb.)” hükümlerinin uygulanmasında bir engel bulunmamaktadır. Zira yukarıda yer alan hukuki düzenlemelerin, sağlık çalışanına karşı işlenecek suçlar bakımından uygulanmaması yönünde, 17.04.2020 yürürlük tarihli kanunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. CMK m. 231 hükmü ise tasarının ilk halinde mevcut iken yasalaşan metinde yer almamaktadır. Örneğin; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde hakaret suçu düzenlemesi mevcuttur. Hakaret suçunun basit halinde verilecek ceza 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak m. 125/3-a’da kamu görevlisine karşı bu suçun işlenmesi halinde, verilecek cezanın alt sınırı 1 yıldır. Sağlık çalışanları da kendilerine yönelik suç işlenmesi durumunda kamu görevlisi sayılmışlardır. Ayrıca yeni düzenleme ile hakaret suçu bakımından yarı oranında artırım da yapılacaktır. Yargılama neticesinde; TCK m. 61 çerçevesinde ceza belirlenecektir. Bir yıllık alt sınırdan hapis cezası verilmiş ise yeni düzenleme çerçevesinde yarı oranında artırım yaparak sanık hakkında 1 yıl 6 ay hapis cezasına hükmedilecektir. Bu noktada şartlar oluşmuş olsa dahi, yapılan yeni düzenleme ile hapis cezasının ertelenmesi (TCK m. 51) hükmü uygulanmayacaktır. Ancak verilen ceza üzerinden TCK m. 62 çerçevesinde cezada takdiren indirim yapılabilir. Cezada indirim yapılmaması halinde dahi uygun şartların bulunması durumunda, verilen bu ceza, TCK m. 50 gereğince seçenek yaptırımlara çevrilebilecek ya da CMK’nın 231. maddesi çerçevesinde hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verilebilecektir. Uygulamada, hükmolunan hapis cezaları bakımından erteleme kurumunun değil, HAGB ve seçenek yaptırımlardan da özellikle adli para cezası uygulamaları görülmektedir. Ülkemizde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet bakımından verilen cezalar, süreleri, infazı gibi değişkenleri içeren bir istatistiki bilgi mevcut değildir. Adalet İstatistikleri her yayımlanmakla birlikte bu verilerden de ayrıntılı bilgi edinilememektedir. Yeni düzenleme ile Adalet İstatistikleri Raporu’nda 3359 Sayılı Kanun çerçevesinde açılan dava, verilen karar sayıları gibi bilgilerin yer alması, sağlıkta şiddet olaylarında mahkûmiyet, HAGB ve diğer kararların verilme oranını görmemiz açısından önemli bir adım olabilir.

1. Hizmetten Çekilme Hakkının Kullanılmasında Hem Hasta Hem Çalışan Güvenliği Açısından Sağlık Kuruluşunun Çekilme Hakkı Ön Plana Çıkarılmalıdır.

Sağlık Bakanlığı tarafından Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık çalışanlarının güvenli ortamlarda ve yüksek motivasyonla çalışmasının sağlanması temel hedeflerinden olduğu belirtilmiş ve sağlık çalışanlarının güvenliğine 14.05.2012 yılında Çalışan Güvenliği Genelgesi’nin 6. maddesinde hizmetten çekilme hakkına ilişkin düzenleme yapılmıştır (Şekil 2) (12).

Şekil 2

3359 sayılı Kanun Ek 12. maddesindeki düzenleme ile genelgede yer alan düzenleme paraleldir. Sağlık personelinin şiddet gördüğü kişilerin, aynı hastanede, mesai arkadaşları tarafından tedavisinin üstlenmesi hem çalışan hem hasta güvenliği açısından sorunlara yol açabilir. Acil durumlar için bu konu doğal olmakla birlikte rutin hizmetler için bu düzenlemenin varlığı şiddeti kışkırtıcı niteliktedir. Zira, bir sağlık çalışanına şiddet uygulamak yanı başında hizmet veren sağlık çalışanına gözdağı verme “istediği şekilde hizmet alma” yolu olarak kullanılacaktır. Bu makalenin yazarları bu durumu bizzat gözlemlemektedir. Burada o sağlık kurumunun tümden hizmet çekilmesi şeklinde değişiklik zorunludur.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önleme politikaları, yüksek cezalardan ibaret olmamalıdır. Nitekim mevzuatımızda ceza miktarlarının yüksek olduğu ancak infaz rejiminden kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır. Şiddetin önlenmesinde cezaların caydırıcılığı, ceza miktarının yüksekliği ile değil verilen cezanın uygulanabilirliği ile ilişkilidir (11). Ayrıca suçların önlenmesine yönelik alternatif yaptırım türlerinin etkinliğinin denetlenmesi etkinlik denetimi ile pilot çalışmaların yapılması ve uygulanabilirliğinin araştırılması gerekmektedir (13).

Başta TTB olmak üzere ilgili STK’lar, üniversiteler çalışmalar yaparak şiddetin kök neden analizinin yapılmasına ve alınması gereken önlemlere yönelik görüş bildirmektedir (14-16). Bu görüşler ve yapılan çalışmalar neticesinde Sağlık Bakanlığı’nın esasen önemli hukuki düzenlemeler yaptığı da görülmektedir (Tablo 1). Örneğin; 2012/23 Sayılı Çalışan Güvenliğinin Sağlanması Genelgesi’nde belirtilen önlemlerden de görüleceği üzere; sorun cezaların az olmasından kaynaklanmamaktadır. Alınması gereken önlemlerin, denetiminin ve etkinlik incelemesinin yapılmaması, hasta-sağlık çalışanı gerilimini artıran faktörlerin (örneğin; medyada sağlık konularının haberleştirilmesi sürecindeki hukuki ve etil sorumlulukların ihlal edilmesi, hasta şikayet yönetimi doğru yapılmaması, basamaklandırılmış hizmet sunumunun uygulanamaması, uygunsuz çalışma koşulları, kışkırtılmış talep yaratılması, sağlık hizmetinden beklentinin yükseltilmesi, niteliksiz tıp eğitimi, performans baskısı altında sunulan sağlık hizmeti, hasta-hekim ilişkisinin müşteri memnuniyeti esaslı hizmete dönüşmesi vb.) incelenerek, şiddet önleme politikalarının oluşturulması gerekmektedir (14-18). Yani önemli olan, mevcut düzenlemelerin uygulanabilirliği ve denetlebilirliğidir (19,20).

Tablo 1

Ülkemizde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olgu istatistikleri tam olarak bilinmemektedir. 17.04.2020 tarihli anılan düzenleme sonrası pandemi döneminde her zamankinden daha çok mücadele veren sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları incelendiğinde, Sağlık-Sen’in kamuoyuna yansıyan verileri derlemesi ile oluşturduğu raporlara göre; Temmuz-Aralık 2020 tarihlerinde; 231 sağlık çalışanı şiddet mağduru olmuştur. Üç yüz altmış bir saldırgandan 115’i ifadesi alınıp serbest bırakılmış, 82’si tutuklanmış, 3’ü hakkında yakalama, 1’i hakkında görevden uzaklaştırma kararı verilmiştir (21).

Yine aynı şekilde derlenen bilgilere göre; Ocak 2021’de 19, Şubat 2021’de 13, Mart 2021’de 24, Nisan 2021’de 27, Mayıs 2021’de 42, Haziran 2021’de 15, Temmuz 2021’de 22, Ağustos 2021’de 36, Eylül 2021’de 24, Ekim 2021’de 19 sağlık çalışanı şiddet mağduru olmuştur (22). 17.04.2020 tarihli yasa değişikliğinden sonraki bu kısıtlı veriler dahi bir projeksiyon çizmektedir. Örneğin; Ekim 2021’deki şiddet olaylarında, 21 saldırganın 2’si hakkında herhangi bir işlem yapılmazken, 15’i gözaltına alınıp serbest bırakıldığı, 4’ünün tutuklandığı belirtilmiştir. Önceki aylarda bir aile hekiminin uğradığı şiddet olayının sonucu medyaya yansımış ve yapılan yargılama sonucunda sanığın, basit yaralama suçundan 6180 TL adli para cezasına çarptırıldığı ve mahkemece sanığın bir daha suç işleyemeyeceği kanaati hasıl olduğundan verilen cezanın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği görülmüştür (23). Yukarıda bahsettiğimiz husus tam da budur. Her ne kadar hapis cezasının ertelenmesi (TCK m. 51) hükmü uygulanmayacağı yasal düzenlemede yer almışsa da HAGB gibi diğer kurumların şartlarının oluşması halinde, medyaya da yansıyan bu haber gibi kararlarla karşılaşılmaya devam edilecektir. Buna benzer kararlar, sağlık çalışanları açısından hayal kırıklığı ile karşılanmakta ve şiddetin önlenmesinde etkin ve caydırıcı bir yaptırım olmaktan çıkmaktadır.

Şiddet olaylarının takibi kadar şiddet mağduru sağlık çalışanları yönünden idarenin alması gereken önlemler ve travma mağduru sağlık çalışanları için gerekenin yapılıp yapılmadığı da takip edilmelidir. Bu hususta, mevzuatımızda sağlık kurum ve kuruluşları idarelerine de sorumluluk yüklenmektedir.

Sağlık çalışanının görevi sebebiyle şiddete uğramış olması bir iş kazasıdır, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında bildiriminin yapılması gerekmektedir (24). Sağlık kurumlarının, çalışanlarına yönelik gerçekleşen şiddet, bir iş kazasıdır ve gerekli fiziki ve psikiyatrik muayeneleri yapılarak kayıt altına alınması ve SGK’ya bildirmesi gerekmektedir. Şiddet olayının Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Beyaz Kod sistemine bildirilmiş olması bu yükümlülüğü ortadan kaldırmaz (25). 6331 sayılı kanunun 26. maddesinde, bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen kurumlara idari para cezası gibi yaptırımların uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak uygulamada ciddi aksaklıklar yaşanmaktadır, halbuki bu yükümlülük ve takip, sağlık kurum ve kuruluşlarına aittir. Salt bu yükümlülüğün kurumlar tarafından yapılmaması ve idarenin de bunu denetlememesi hususu dahi sorunun mevzuat eksikliği olmadığının ispatıdır. Bu bildirimin yapılması, yaşanan şiddet olaylarının ciddiyetinin ve sıklığının görünür hale gelmesi ve sağlık çalışanlarının hakları ve güvenliği açısından gerekli önlemlerin alınması açısından tartışmasız öneme sahiptir. Elbette, iş kazası bildiriminin yapılması, idarenin/kurumun sorumluluğunu da gündeme getirecektir (26).

Literatür incelendiğinde hem ülkemizde hem dünyada sağlık çalışanlarına yönelik şiddete toplumun, hasta/hasta yakınının bakış açısının değerlendirildiği saha çalışmalarında; şiddet nedenlerinin esas sebebinin sağlık sisteminin işleyişinden, aksamasından, gecikmesinden veya niteliksizliğinden kaynaklandığı görülmektedir (27-31). Bu noktada iyileştirme politikalarının, hasta/hasta yakını-sağlık çalışanı-sağlık sistemi üçlüsünün birlikte değerlendirilmesine yönelmesi gerekmektedir.

Sağlık çalışanlarının bir kahraman olduğunun anlaşıldığı pandemi döneminde, daha iyi hizmet sunmak isteyen sağlık emekçileri için getirilen ve tüm siyasi partilerin uzlaştığı düzenlemelerin yine yeterli olmayacağı düşünülmektedir. Bir diğer önemli husus, pandemi sürecinin en önemli aktörleri olan sağlık çalışanlarının; COVID-19 tanı ya da tedavi sürecinde hasta ya da hasta yakınlarından şiddet görmeye devam ettiğidir. İngiltere’de koronavirüs sebebiyle mesai yapan sağlık çalışanları ve güvenlik görevleri gibi ekipleri engellemek için bu çalışanlara tükürme, öksürme gibi birtakım hareketlerde bulunulduğu, bunun üzerine Kraliyet Ceza Takibi Kurumu’nun bu faillerin eylemlerinin on iki aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı açıklaması olmuştur (32). Hindistan’da da COVID-19 hasta sayısını tespit etmek için farklı eyaletlere giden sağlık çalışanlarına yönelik tükürüp darp etmelerinin neticesinde, sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik uzun süredir talep edilen yasal düzenleme yapılmış, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayan kişiler 7 yıla kadar hapis cezası alabileceği kefaletle serbest bırakılamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 6576 dolara kadar adli para cezasına hükmedilebileceği, mağdura tazminat ödemek ve zarar verdiği malın piyasa değerinin iki katını ödemekle yükümlü olacağı da düzenlenmiştir (8). Bu kapsamda Türkiye’de sağlık çalışanlarının pandemi dönemine özgü koruması olduğu söylenemez.

Tüm dünyada etkili olan ve ülkemizin sağlık çalışanlarının tartışmasız üstün performans sergilediği bu pandemi süreci; bir dönüşümün başlangıcı olacaktır. Zira bir yılda acil servislere başvuru sayısının, neredeyse ülke nüfusunun bir buçuk katı kadar yüksek olduğu gerçeği, gerçek anlamda durumu “acil” olan hastaların nitelikli hizmet alamamasının nedenidir (33). En fazla şiddet olaylarının görüldüğü alanlardan birinin acil servis olduğunu gösteren çalışmalardan da bu durum açıkça anlaşılmaktadır. Bu popülist tıp dışı yaklaşıma son verilmesi zorunludur.

Pandemi sürecinde; birinci basamak sağlık hizmetlerinin önemi de ortaya çıkmıştır. Halihazırda acil haller dışında, nerede ise tüm branşlarda evde bakım, teletıp gibi hizmetler de kullanılmaya başlanmıştır (34). Teknolojik gelişmeler çerçevesinde yapay zeka kullanımı ile verilen sağlık hizmetlerinin, şiddet olaylarına etkisinin de değerlendirilmesi bundan sonraki süreç için önem arz edecektir.

Elbette bizi en iyi biz koruyabiliriz. Mağdur hekimlerin adli raporları ruhsal travmayı da içerecek şekilde mutlaka bir adli tıp uzmanı tarafından yazılmalıdır. Şiddet riskinin yüksek olduğu ortamlarda mutlak surette güvenlik tedbiri olması yazılı talebi olmalıdır. Bu birimlerde ışıklandırma, kamera konulması, acil çağrı butonu olması gibi konulardaki olası eksiklikler derhal yazılı olarak talep edilmelidir. Bu cevaplara olan olumsuz dönüş ve süresinde verilmeyen yanıtlar da meslek örgütü ile paylaşılmalıdır. Bu yazının özet versiyonu, www.yorulmazmedikolegal.com bilgi bankasında 24.04.2020 tarihinde paylaşılmıştır (35).

ETİK

Danışman Değerlendirmesi: Dış danışmanlarca değerlendirilmiştir.

*Bu yazının özet versiyonu, www.yorulmazmedikolegal.com bilgi bankasında 24.04.2020 tarihinde paylaşılmıştır.

Yazarlık Katkıları

Konsept: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y., Dizayn: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y., Veri Toplama veya İşleme: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y., Analiz veya Yorumlama: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y., Literatür Arama: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y., Yazan: S.Y.T., A.A., I.B., A.C.Y.

Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.

Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.