Çocukluk Çağı Travmaları ile Suça Yönelik Tutumlar Arasındaki İlişkide Psikopatolojik Belirtilerin Paralel Çoklu Aracı Rollerinin İncelenmesi
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Özgün Araştırma
P: 144-155
Ağustos 2024

Çocukluk Çağı Travmaları ile Suça Yönelik Tutumlar Arasındaki İlişkide Psikopatolojik Belirtilerin Paralel Çoklu Aracı Rollerinin İncelenmesi

The Bulletin of Legal Medicine 2024;29(2):144-155
1. İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, İstanbul, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 15.01.2024
Kabul Tarihi: 04.06.2024
Online Tarih: 01.08.2024
Yayın Tarihi: 01.08.2024
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZ

Amaç

Çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide psikopatolojik belirtilerin aracı bir etkiye sahip olup olmadığının analiz edilmesi amaçlanmıştır.

Yöntem

Belirtilen amaca ulaşabilmek adına ilişkisel tarama modelinden hareket edilmiş, uygunda örnekleme tekniğiyle Ocak 2023-Ocak 2024 tarihlerini kapsayan bu çalışmaya 18 yaşından büyük toplamda 391 kişi çevrimiçi ortamda katılım sağlamıştır. Çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide psikopatolojik belirtiler paralel çoklu aracılık rolü analizi ile incelenmiştir.

Bulgular

Çocukluk çağı travmalarının suça yönelik tutumlar üzerinden doğrudan bir etki yaratmadığı gözlenmiştir. Benzer şekilde çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği ve psikopatolojik belirtilerin suça yönelik tutumlar üzerindeki etkileri incelendiğinde hiçbir psikopatolojik belirtinin doğrudan şiddete yönelik tutumlar üzerinde etkiye sahip olmadığı ancak kişilerarası duyarlık ve düşmanlık belirtilerinin dolaylı olarak ilişkiyi güçlendirme olasılığına sahip olduğu belirlenmiştir.

Sonuç

Suça yönelik tutumlarda bireysel özellikler veya deneyimlenen travmaların tetiklediği bir mekanizmadan öte içinde yaşanılan ailenin, mahallenin ve toplumun bireye etkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı psikopatolojik özellikler veya geçmiş dönemki travmaların ise suça yönelimi ancak toplumsal şartlar uygunsa tetiklediği sonucuna ulaşılmıştır.

GİRİŞ

Suç davranışı, bir dizi bireysel, sosyal ve çevresel faktörden etkilenebilen karmaşık bir olgudur. Suç davranışının en çok tartışılan nedenlerinden biri kişinin genetik yapısı ile özellikle olumsuz çevresel faktörlerle ilişkilendirilen epigenetik özelliklerin bir araya gelmesidir (1, 2). Öte yandan prefrontal korteksteki hasar gibi beyin anormallikleri, dürtüselliğe ve kötü karar vermeye yol açarak suç işleme olasılığını artıracağını öne süren bulgular da raporlanmıştır (3, 4). Suç davranışını psikopatolojik öykü ile açıklayan ve birçok tartışma ve araştırmanın konusu olan bir yaklaşım da mevcuttur (5-8). Psikopatolojik öyküsü olan tüm bireylerin suç işlemediği açık olsa da, özellikle psikopati özelliklerine sahip bireylerin suç davranışıyla psikopatolojik öyküleri arasında önemli bir örtüşme olduğunu gösteren kanıtlar vardır (6, 7). Çalışmalar, psikopatolojik öyküsü olan bireylerin, olmayan bireylere göre şiddet içeren ve suç teşkil eden davranışlarda bulunma olasılığının daha yüksek olduğunu (5, 6); antisosyal kişilik bozukluğu olan kişilerin, empati yoksunlukları ve başkalarının haklarını hiçe saymalarından dolayı suç davranışı gösterme olasılıklarının yüksek olduğunu (7, 8); uyuşturucu ve alkol kullanma bozukluklarının muhakeme becerisini düşürüp dürtüselliği artırabileceğinden suç davranışına katkıda bulunacağını öne süren çalışmalar vardır (9, 10). Biyolojik ve/veya psikopatolojik öykü gibi bireysel faktörlerin dışında genellikle sosyal ve/veya ekonomik yapı ve toplumsal örgütlenme ile ilişkili olan yoksulluk (11, 12), işsizlik (13, 14) ve eğitim seviyesi (15, 16) gibi sosyal faktörler, şiddet veya travmaya maruz kalma (17, 18) gibi çevresel faktörler ve kültürel normlar (19, 20) ile kişisel değerler (21) gibi faktörler de suç davranışını etkileyebilmektedir.

Suç davranışı bağlamında, tutumlar, bir bireyin suç faaliyetlerinde bulunma kararını şekillendirmede önemli bir rol oynayabilmektedir (22, 23). Bireyler, medyaya maruz kalma, suç faaliyetinde bulunan akranların varlığı, aile üyeleriyle etkileşimler veya suç mağduriyetiyle ilgili kişisel deneyimler yoluyla suç davranışına yönelik tutumlar edinebilirler (24, 25). Suç teşkil eden davranışlara göz yuman veya haklı çıkaran tutumlara sahip bireylerin bu tür faaliyetlerde bulunma olasılıkları daha yüksek olabilir (26). Benzer şekilde, şiddete göz yuman tutumlara sahip bireylerin fiziksel saldırı veya diğer şiddet içeren suçlara karışma olasılıkları bulunmaktadır (27). Sosyal ilişkiler ve bu ilişkilerdeki haklılık düşünceleri psikolojik tutumları doğrudan etkileyen önemli iki kavramdır. Sosyal ilişkilerin niteliği ve niceliği psikolojik tutumlar ve psikolojik refah üzerinde önemli bir etkisi olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir (28-30). Sosyal ilişkiler bireylere duygusal destek, doğrulama ve aidiyet duygusu sağlar. Aile, arkadaşlar ve meslektaşlarla yakın, destekleyici ilişkilere sahip olmanın ruh sağlığı ve esenliği üzerinde olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir (31, 32). Araştırmalar, güçlü sosyal destek sistemlerine sahip bireylerin depresyon, kaygı ve diğer zihinsel sağlık sorunları yaşama ihtimalinin daha düşük olduğunu ve kişisel gelişim, öğrenme ve yeni becerilerin kazanılması için fırsatlar sunduğunu ortaya koymuştur (33). Öte yandan, sosyal ilişkilerin eksikliği veya kalitesiz ilişkiler, psikolojik tutumlar üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Sosyal izolasyon ve yalnızlık, depresyon, kaygı ve diğer zihinsel sağlık sorunları için artan riskle ilişkilendirilen sosyal ilişki eksikliği ayrıca, olumsuz veya taciz edici sosyal ilişkiler, düşük benlik saygısı, kaygı ve depresyona yol açtığı ileri sürülmüştür (34).

Çocukluk çağı travması, fiziksel, cinsel ve duygusal istismar, ihmal ve şiddet veya travmaya maruz kalma gibi çeşitli deneyimleri kapsayan geniş bir terimdir. Bu deneyimler, kişinin zihinsel ve duygusal sağlığı üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olabilir ve kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlara yol açabilir, suç işleme riskini arttırabilir (35). Giderek artan sayıda araştırma, çocukluk çağı travması yaşayan bireylerin yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde suç faaliyetlerine girme olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir (35-37). Çocukluk travmasının suç davranışına yol açabilmesinin en önemli yollarından biri, davranışsal ve duygusal problemler geliştirme riskini artırmaktır. Travma yaşayan çocuklar, hepsi suç davranışına katkıda bulunabilecek duygusal düzensizlik, dürtüsellik, saldırganlık ve empati eksikliği geliştirebilir. Bu kişiler duygularını ve dürtülerini kontrol etmekte zorlanabilir, bu da şiddet veya hırsızlık eylemlerine yol açabilir (36, 37). Davranışsal ve duygusal sorunlar geliştirme riskini artırmanın yanı sıra çocukluk çağı travması, suç davranışı için başka bir risk faktörü olan madde bağımlılığına da yol açabilir. Çalışmalar, çocukluk travması yaşayan bireylerin, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde travmalarıyla başa çıkma mekanizması olarak uyuşturucu ve alkolü kötüye kullanma olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir (38). Ayrıca, travma yaşayan çocuklar sağlıklı ilişkiler ve sosyal beceriler geliştirmekte zorlanabilirler. Başkalarına güvenmekte ve anlamlı bağlantılar kurmakta güçlük çekebilirler, bu da sosyal izolasyona ve destek eksikliğine yol açabilir. Bu sosyal destek eksikliği, bireyler aidiyet ve kimlik duygusu kazanmak için suç faaliyetlerine yönelebileceğinden suç davranışına katkıda bulunabilir (39).

Bu çalışmanın temel amacı çocukluk çağı travmaları ile şiddete yönelik tutumlar arasındaki ilişkiyi irdelemek ve söz konusu bu ilişkide psikopatolojik belirtilerin aracı rolünün olup olmadığını anlamaktır. Araştırmacının teorik beklentisi çocukluk çağı travması olan bir bireyin psikopatolojik belirti geliştirme olasılığının olması ve bu olasılığında suç davranışına yönelik tutum değişikliği doğurması yönündedir.

GEREÇ VE YÖNTEMLER

Evren ve Örneklem

Çalışmanın evreni 18 yaşından büyük bireylerdir. Çalışmaya dahil olan bireyler kolayda örneklem metodu (convenience sampling) kullanılarak seçilmiştir. Monte Carlo Güç Analizi kullanılarak aracı değişken analizi için kullanılabilecek en düşük örneklem sayısının (1-β=1,00; βa=0,50, βb=0,30 ve βc=0,10) 370 olması gerektiği hesaplanmıştır. Ocak 2023-Ocak 2024 tarihlerini kapsayan çalışmaya 18 yaşından büyük toplamda 391 kişi çevrimiçi ortamda katılım sağlamış hedeflenen örneklem sayısına ulaşılması sonrasında veri toplama işlemi sonlandırılmıştır. Çalışmaya dahil olabilmek için katılımcıların 18 yaşından büyük olması, internet tabanlı sistemlerde işlem yapabilme becerisine sahip olması (Google Forms sitesine bağlanma, ölçekleri cevaplama, kayıt yapıp gönderme vb.) aranmıştır.

Ölçüm Araçları

Demografik Bilgi Formu

Katılımcıların demografik özellikleri cinsiyeti, yaşı, gelir getirici bir işte çalışıp çalışmadığı, ortaöğrenim döneminde yatılı okuyup okumadığı, ailesinin son 10 yılda algılanan gelir düzeyinin artıp artmadığını, ailesinde kayıp/yas sürecinin yaşanıp yaşanmadığı sorularıyla ölçülmeye çalışılmıştır. Kriminojenik risk faktörleri ise katılımcının yaşamı boyunca uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığı, kasıtlı suç nedeniyle sanık olarak yargılanıp yargılanmadığı, arkadaşları arasında herhangi birinin kasıtlı suç nedeniyle sanık olarak yargılanıp yargılanmadığı, ailesine yaşadığı sıkıntıları aktarıp aktarmadığı, ailesine hayallerini anlatıp anlatmadığı, aile üyeleri için uyuşturucu madde kullanan ve/veya kasıtlı suç nedeniyle sanık olarak yargılanan birinin olup olmadığı sorulmuştur.

Suça Yönelik Tutumlar Ölçeği

Mills ve ark. (40) tarafından bireylerin antisosyal eğilim ve ilişkilerini ölçmek için geliştirilmiş 66 maddelik ölçek Nergiz ve Işıklı (41) tarafından adapte edilmiştir. Ölçeğin orijinal formu iki bölüm ve toplam 6 alt boyuttan oluşmaktadır. Birinci bölüm suç işlemiş arkadaş sayısı ve katsayısı; ikinci bölüm şiddete yönelik tutumlar (12 madde), haklılık düşünceleri (12 madde), antisosyal niyet (12 madde) ve ilişkilere yönelik tutumlar (10 madde) alt boyutlarından oluşmaktadır. Her alt boyuta ait maddeler toplanarak alt boyut toplam puanları hesaplanabilmektedir. Alt boyut puanları hesaplanmadan önce 3, 8, 16, 24, 31, 32 ve 43. maddeler ters kodlanmaktadır. Şiddete yönelik tutumlar alt boyutu bireyin şiddeti destekleyici tutumları onaylama düzeyini belirlemektedir. Haklılık düşünceleri alt boyutu bireyin istediği her şeye sahip olmaya yönelik benmerkezci beklenti düzeyini ölçmektedir. Antisosyal niyet alt boyutu bireyin antisosyal davranışta (örneğin: yasalara karşı gelmek, inandırıcı yalan söylemek, iyi bir sebep için suç işlemek, paçayı kurtarabilecekse suç işlemek gibi) bulunmaya yönelik niyetini değerlendirmektedir. Son olarak ilişkilere yönelik tutumlar alt boyutu ise bireyin suç eyleminde bulunmuş antisosyal kişilerle arkadaşlık kurmayı ne kadar uygun bulduğunu ölçmeyi amaçlamaktadır. Alt boyutlar için, haklılık alt boyutu dışında, özgün çalışmada alfa katsayıları 0,80 ve 0,84 arasında bulunmuştur. Alt boyutlar test-tekrar test katsayısı 0,65 ile 0,81 (p<0,01; n=41) aralığındadır. Türkçe formunda ise iç tutarlık sonuçlarına göre alt boyutların Cronbach alfa değerleri 0,68 ile 0,82 aralığındadır. Yarı test güvenilirlik katsayıları ise 0,75-0,81 aralığında değerlere sahiptir. Bu çalışmada ölçeğin ikinci bölümünde yer alan alt boyutlar kullanılmıştır.

SCI-90-R Envanteri

Belirti tarama listesi (SCL-90-R) 9 boyut ve bir ek ölçekten oluşmaktadır. Boyutlar sırasıyla somatizasyon, obsesif- kompulsif, kişiler arası duyarlık, depresyon, anksiyete, öfke, fobik anksiyete, paranoid düşünce, psikotizmdir. Ek ölçek ise suçluluk, uyku ve yeme bozuklukları ile ilişkili olan genel zorlanma belirtilerini içermektedir (42). Ölçek katılımcıların son 15 gün içindeki genel huzursuzluk ve tedirginlik hallerinden yola çıkmaktadır. Katılımcılar belirtilere 5’li Likert ölçeği çerçevesinde yanıt vermektedir. Her boyutun puanı ilgili maddelerin ortalamaları ile elde edilmektedir. Öte yandan, söz konusu ölçek kapsamında rahatsızlığın boyutunu ve anlık düzeyini ölçen genel belirti düzeyi, kişinin kendisinde ne kadar çeşitli belirti algıladığına dair hesaplanan pozitif belirti toplamı ve kişinin kendisinde sorunlu olarak hissettiği belirtilerin ağırlıklı ortalaması olan pozitif belirti düzeyi ölçülmektedir (42). SCL-90-R’nin orijinal versiyonunun psikiyatrik örneklem üzerinden toplanan verilere göre alt boyutlardaki iç tutarlılık 0,77 ve 0,90 arasında iken Türkçe formunun üniversite öğrencileri üzerinden toplanan verilere göre alt boyutlardaki iç tutarlılık 0,63 ve 0,84 arasındadır (42).

Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği

Bernstein ve ark. (43) tarafından geliştirilen bu değerlendirme aracı üç tanesi travmanın minimizasyonunu ölçen maddeler olmak üzere toplam 28 sorudan oluşmaktadır. Ölçeğin çocukluk çağı cinsel, fiziksel, duygusal istismarı ve duygusal ve fiziksel ihmalini ölçen beş alt boyutu ve alt boyutların toplamından elde edilen genel puanı vardır. Ölçekten alınan puanlarında hesaplanmasında önce olumlu ifade içeren maddeler ters çevrilmekte sonra toplanarak genel puan elde edilmektedir. Ölçek “hiçbir zaman”, “nadiren”, “kimi zaman”, “sık olarak” ve “çok sık” olmak üzere 5’li likert tarzına sahiptir. Ölçeğin iç tutarlığı Cronbach alfa yöntemi ile hesaplanmış ve 0,93 olarak tespit edilmiştir. İki hafta arayla yapılan test-tekrar test güvenirliği ise 0,90 olarak hesaplanmıştır (44). Cinsel ve fiziksel istismar için kestirim noktasının 5 ve üstü olduğu; fiziksel ihmal ve duygusal ihmal için 12 ve üstü olduğu toplamda ise 35 puan ve üstünün ruhsal travmanın varlığına işaret etmektedir.

İşlem

Çalışmada kullanılan ölçüm araçları Google anketler platformunda dijital hale getirilmiş ve çeşitli sosyal medya platformlarından (Twitter, Instagram vb.) yayımlanmıştır. Çalışmaya dahil olmak isteyen bireylere öncelikle 18 yaşından büyük olup olmadıkları sorulmuş, 18 yaşından büyük olanlar aydınlatılmış onam sayfasına yönlendirilmiştir. Katılımcılar ölçekleri cevaplamadan önce aydınlatılmış onam formu sayfasını okumak ve çalışmaya gönüllü olarak katılıp katılmayacağını soran soruya cevap vermek zorunda bırakılmıştır. Çalışmaya gönüllü olarak devam etmeyi tercih eden katılımcılar ölçekler sayfasına yönlendirilirken, 18 yaşından küçük ve katılmak istemeyen kişiler ise teşekkür mesajının yazılı olduğu sayfaya yönlendirilmiştir. Katılımcılar ortalama 30 dk süren bir zaman diliminde her ölçeği cevaplandırmıştır. Çalışmaya dahil olanların 18 yaşından büyük olması, ölçekleri doldurmadan önce bilgilendirilmiş onam formunu okuması ve gönüllü olarak çalışmaya dahil olmak istediğini dijital ortamda beyan ettikten sonra ölçüm sorularını görebilmesi ve girişimsel herhangi bir prosedür izlenmemesi nedeniyle etik kurullara başvuru yapılmamıştır. Ancak araştırmacı Helsinki Bildirgesi’nde yer alan hususlara dikkat etmiştir.

İstatistiksel Analiz

Araştırmanın amaçlarına uygun olarak suça yönelik tutumları oluşturan tüm alt boyutlar (şiddete yönelik tutumlar, haklılık düşünceleri, antisosyal niyet ve ilişkilere yönelik tutumlar) müstakil olarak incelenmiş ve bu tutumların üzerinde etkili olan faktörleri belirlemek adına ilişkisel tarama modeli kapsamında çoklu doğrusal regresyon analizleri, psikopatolojik belirtilerin alt boyutlarının aracılık rolleri ise paralel çoklu aracılık analizi ile incelenmiştir. Analiz programı olarak SPSS ver 27, Armonk, NY: IBM Corp. programı kullanılmıştır. Aracı değişken analizleri ise Hayes (45) tarafından geliştirilen Process Makro 4.2 yöntemi ile incelenmiştir.

BULGULAR

Suça yönelik tutumları oluşturan şiddete yönelik tutumlar, haklılık düşünceleri antisosyal niyet ve ilişkilere yönelik tutumlar alt boyutları müstakil bağımlı değişken olarak tanımlanmış, çocukluk çağı travmaları ile psikopatolojik belirtilerin alt boyutlarına ise yine müstakil olarak bağımsız değişken rolü verilmiştir. Bağımsız değişken olarak kabul edilen ölçekler hiyerarşik regresyon analizi ile incelenmiştir.

Katılımcıların Demografik Özellikleri

Katılımcıların %87’isinin (n=340) kadın ve %13’ünün (n=51) erkek olduğu, yaş ortalamalarının ise kadınlarda 21,4 yıl [medyan=21, en az=18, en çok=43, standart sapma (SS)=2,1] erkeklerde 21,9 yıl (medyan=21, en az=19, en fazla 33, SS=3,9) olduğu hesaplanmıştır. Katılımcıların %83,1’inin, (n=325) herhangi bir işte çalışmadığı, %93,1’inin (n=364) ortaöğrenim döneminde yatılı olarak okumadığı, %91,6’sının (n=358) bir üniversitede eğitimine devam ettiği, %45,3’ünün (n=177) ailesinin son 10 yılda gelirinin arttığını düşündüğünü, %92,1’inin (n=360) çekirdek ailesinde vefat eden birisinin olmadığı bildirilmiştir. Kriminojenik faktörlere ilişkin olarak katılımcıların %8,2’sinin (n=32) hayatının herhangi bir döneminde uyuşturucu madde kullandığı, %1,3’ünün (n=5) hayatının herhangi bir döneminde bir suç nedeniyle yargılandığı1 ve %33,2’sinin (n=130) arkadaşlarından en az birinin bir suç nedeniyle yargılandığı anlaşılmıştır. Hayatının herhangi bir döneminde madde kullandığını ifade eden katılımcıların yaş ortalamasının 23,2 olduğu; %81,3’ünün (n=26) kadın olduğu, %56,3’ünün (n=18) herhangi bir işte çalışmadığı; %87,5’inin (n=28) ortaöğrenimde yatılı olarak okumadığı; %46,9’unun (n=15) ailesinin gelirinde son 10 yılda artış meydana geldiğini düşündüğü; %87,5’inin (n=28) çekirdek ailesinde kayıp/yas olmadığı gözlenmiştir. Hayatının herhangi bir döneminde kasıtlı bir suçtan dolayı sanık olarak yargılanan katılımcıların yaş ortalamasının 21,4 olduğu; %80’inin (n=4) kadın, tamamının herhangi bir işte çalışmadığı; tamamının ortaöğrenimde yatılı olarak okumadığı; %60’ının (n=3) ailesinin gelirinde son 10 yılda azalma meydana geldiğini düşündüğü; tamamında çekirdek ailesinde kayıp/yas olmadığı anlaşılmıştır. Arkadaşları arasında uyuşturucu madde kullanan ve/veya kasıtlı suçlardan dolayı sanık olarak yargılanan birinin olup olmadığı konusunda evet cevabı veren katılımcıların yaş ortalamasının 22,06 olduğu; %86,7’inin (n=98) kadın, %83,2’sinin (n=94) herhangi bir işte çalışmadığı; %92’sinin (n=104) ortaöğrenimde yatılı olarak okumadığı; %41,6’sının (n=47) ailesinin gelirinde son 10 yılda artış meydana geldiğini düşündüğü; %89,4’ünün (n=101) çekirdek ailesinde kayıp/yas olmadığı bulunmuştur.

Şiddete Yönelik Tutumları Etkileyen Değişkenler

Çocukluk çağı travmalarının birinci modelde yer alarak şiddete yönelik tutumların yordadığı analiz sonuçlarının anlamlı olmadığı F(5, 385)=1,246, p>0,050 tespit edilmiştir (Tablo 1). Psikopatolojik belirtilerin, çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği 2. modelde de benzer şekilde şiddete yönelik tutumları anlamlı şekilde yordayamadığı bulunmuştur F(15, 375)=1,523, p>0,050.

İlişkilere Yönelik Tutumları Etkileyen Değişkenler

Çocukluk çağı travmalarının birinci modelde yer alarak ilişkilere yönelik tutumların yordadığı analiz sonuçlarına göre kurulan hiyerarşik regresyon modelinin anlamlı olduğu F(5, 385)=2,362, p<0,050, varyansın %3 oranında açıklanabildiği (R2=0,03) tespit edilmiştir (Tablo 2). Buna göre duygusal istismarın ilişkilere yönelik tutumlar üzerinde ters yönlü ve anlamlı etkisinin olduğu gözlenmiştir (β=-0,153, p<0,050). Psikopatolojik belirtilerin, çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği 2. modelin anlamlı olduğu F(15, 375)=2,484, p<0,010; varyansın %9 oranında açıklanabildiği (R2=0,09) tespit edilmiştir (Tablo 2). Buna göre psikopatolojik belirtiler kontrol edildiğinde duygusal istismarın ilişkilere yönelik tutumlar üzerinde ters yönlü ve anlamlı etkisinin kısmen artarak devam ettiği; çocukluk çağı travmaları kontrol edildiğinde de düşmanlığın, ilişkilere yönelik tutumlar üzerinde anlamlı etkisinin oluştuğu gözlenmiştir (β=0,203, p<0,010).

Anti-Sosyal Niyeti Etkileyen Değişkenler

Çocukluk çağı travmalarının birinci modelde yer alarak antisosyal niyetin yordadığı analiz sonuçlarına göre kurulan hiyerarşik regresyon modelinin anlamlı olmadığı F(5, 385)=1,762, p>0,050 tespit edilmiştir (Tablo 3). Psikopatolojik belirtilerin, çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği 2. modelin anlamlı olduğu F(15, 375)=2,245, p<0,010; varyansın %4,6 oranında açıklanabildiği (R2=0,046) tespit edilmiştir (Tablo 3). Buna göre çocukluk çağı travmaları kontrol edildiğinde kişilerarası duyarlılığın (β=-0,308, p<0,010) ve paranoid düşüncenin (β=0,229, p<0,050) antisosyal niyet üzerinde anlamlı etkisinin oluştuğu gözlenmiştir.

Haklılık Düşüncelerini Etkileyen Değişkenler

Çocukluk çağı travmalarının birinci modelde yer alarak haklılık düşüncelerinin yordadığı analiz sonuçlarına göre kurulan hiyerarşik regresyon modelinin anlamlı olmadığı F(5, 385)=1,231, p>0,050 tespit edilmiştir (Tablo 4). Psikopatolojik belirtilerin, çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği 2. modelin anlamlı olduğu F(15, 375)=3,713, p<0,001; varyansın %12,9 oranında açıklanabildiği (R2=0,129) tespit edilmiştir (Tablo 4). Buna göre çocukluk çağı travmaları kontrol edildiğinde düşmanlık (β=0,305, p<0,001), fobi (β=-0,148, p<0,050) ve psikotizm (β=0,186, p<0,050) belirtilerinin haklılık düşünceleri üzerinde anlamlı etkisinin oluştuğu gözlenmiştir.

Çocukluk Çağı Travmaları ve Suça Yönelik Tutumlar Arasındaki İlişkide Psikopatolojik Belirtilerin Etkileri

Çocukluk çağı travmalarının psikolojik belirtilerin alt boyutları (somatizasyon, obsesif kompülsif bozukluk, kişilerarası duyarlık, depresyon, kaygı, düşmanlık, fobi, paranoid düşünce, psikotizm ve ek ölçek) aracılığıyla suça yönelik tutumların yordamasına ilişkin yapılan analiz sonuçları hesaplanmıştır (Tablo 5). Analiz sonuçlarına göre, çocukluk çağı travmalarının, suça yönelik tutumlar üzerindeki toplam etkisi anlamlı değildir [c yolu; β=0,025, SH=0,23, t=1,063, p=0,288, güven aralığı (GA) (-0,021, 0,069)]. Çocukluk çağı travmalarının aracı değişkenler olarak eklenen psikolojik belirtiler üzerindeki doğrudan etkileri anlamlıdır [a yolu; Somatizasyon: β=0,282, SH=0,03, t=5,801, p≤0,001, GA (0, 01, 0, 03); Obsesif Kompülsif: β=0,280, SH=0,04, t=5,755, p≤0,001, GA (0, 15, 0, 30); Kişilerarası Duyarlık: β=0,399, SH=0,04, t=8,579, p≤0,001, GA (0, 26, 0, 41); Depresyon: β=0,356, SH=0,01, t =7,522, p≤0,001, GA (0, 02, 0, 04); Kaygı: β=0,247, SH=0,01, t=5,362, p≤0,001, GA (0, 01, 0, 03); Düşmanlık: β=0,290, SH=0,01, t=5,988, p≤0,001, GA (0, 02, 0, 03); Fobi: β=0,175, SH=0,01, t=3,495, p≤0,010, GA (0, 01, 0, 02); Paranoid Düşünce: β=0,394, SH=0,04, t=8,455, p≤0,001, GA (0, 03, 0, 04); Psikotizm: β=0,375, SH=0,01, t=7,972, p≤0,001, GA (0, 02, 0, 03); Ek Ölçek: β=0,346, SH=0,01, t=7,269, p≤0,001, GA (0, 02, 0, 03)]. Aracı değişkenlerin suça yönelik tutumlar üzerindeki doğrudan etkileri incelendiğinde (Şekil 1) kişilerarası duyarlık ve düşmanlık haricindeki alt boyutların doğrudan etkilerinin anlamlı olmadığı görülmektedir. Diğer taraftan kişilerarası duyarlık [β=-0,251, SH=0,54, t=-2,491, p≤0,050, GA (-2,41, -0,28)] ve düşmanlık belirtilerinin [β=0,319, SH=0,39, t=4,245, p≤0,001, GA (0, 89, 2, 43)] suça yönelik tutumlar üzerindeki doğrudan etkisi anlamlıdır. Buna ek olarak, çocukluk çağı travmaları ile tüm aracı değişkenler modele eş zamanlı alındığında doğrudan etki açısından çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasındaki ilişki düzeyi artmış, ancak anlamlılık değeri aynı düzeyde kalmıştır yani anlam kazanmamıştır [c’ yolu: β=0,061, SH=0,04, t=1,063, p>0,050, GA (-0,02, 0,06)].

TARTIŞMA

Çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide psikopatolojik belirtilerin aracı rolünün olup olmadığının incelendiği bu çalışmanın sonuçlarına göre alan yazının aksine çocukluk çağı travmalarının suça yönelik tutumlar üzerinden doğrudan bir etki yaratmadığı gözlenmiştir. Yüksel ve Gökçearslan Çiftçi (46) tarafından yetişkin hükümlülerin örneklem olarak kullanıldığı bir araştırmada cinsel istismar, fiziksel istismar ve fiziksel ihmal boyutlarında eşik puanları aştığı bildirilmiştir. Suça sürüklenen çocuklar bağlamında ise Beşer ve ark. (47) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada ise yetişkin popülasyona benzer şekilde cinsel istismar, fiziksel istismar ve fiziksel ihmal boyutlarında eşik puanları aştığı bildirilmiştir. Ancak bahsi geçen araştırmalarda çocukluk çağı travmalarının suç davranışını nasıl etkilediği bildirilmemiştir. Bu konuya açıklık getirme potansiyelini taşıyan çalışma Baron ve Forde (48) tarafından 400 evsiz genç ile yürütülen araştırmadır. Buna göre çocukluk çağı travmaları kriminojenik faktörleri doğrudan etkilerken, kriminojenik faktörler ise şiddet suçlarını dolaylı olarak yordamaktadır. Bir anlamda çocukluk çağı travmaları ile şiddet suçları arasındaki bağıntının dolaylı olabileceği yorumlanmaktadır. DeLisi ve ark. (49) tarafından yürütülen şiddet içeren suçlar ve şiddet içermeyen suçlara sürüklenen çocukların örneklem olarak kullanıldığı bir çalışmada ise mizaç özellikleri, psikopati ve çocukluk çağı travmalarının suç davranışına etkisi incelenmiştir. Buna göre öfke, düşmanlık, huysuzluk, zayıf öz düzenleme ve kişinin başkalarına karşı davranışsal tepkilerini engelleme konusundaki yetersizliği veya isteksizliği gibi mizaç özelliklerinin psikopati ve çocukluk çağı travmalarından daha güçlü bir yordama kapasitesi olduğu gösterilmiştir. Söz konusu bu çalışmada da çocukluk çağı travmalarının şiddete yönelik tutumlar, antisosyal niyet ve haklılık düşüncelerini yordayamadığı dolayısıyla çocukluk çağı travmalarının suça yönelik tutumların üç alt boyutunda etki miktarının anlamlı seviyenin altında kaldığı bulunmuştur. Öte yandan, duygusal istismar boyutunun ilişkilere yönelik tutumlar üstünde anlamlı bir etkiye sahip olması diğer çocukluk çağı travmalarına göre özel bir pozisyon kazandırmaktadır.

Pek çok araştırmada da (50-52) çocukluk dönemi duygusal istismarın güvensiz bağlanma, kişilerarası ilişkiler, duygu düzensizliği ve ilişkisel şiddetteki en güçlü yordayıcısı olarak ileri sürülmüştür. Bir anlamda kişilerarası şiddette duygusal istismarın tek başına geri kalan tüm çocukluk çağı istismarlardan daha fazla yordayıcı özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Çocukluk çağı travmalarının kontrol edildiği ve psikopatolojik belirtilerin suça yönelik tutumlar üzerindeki etkileri incelendiğinde hiçbir psikopatolojik belirtinin doğrudan şiddete yönelik tutumlar üzerinde etkiye sahip olmadığı, düşmanlık belirtisinin ilişkilere yönelik tutumlar ve haklılık düşünceleri üzerinde etkili olduğu, kişilerarası duyarlılığın ve paranoid düşüncelerin anti-sosyal niyeti etkilediği ve psikotizm belirtisinin haklılık düşüncelerini etkilediği bulunmuştur. Bonta ve ark. (53) tarafından genel ve şiddet içerikli mükerrer suçluluğu etkileyen faktörleri tespit etmeye çalıştığı meta-analiz çalışmasının sonuçlarına göre genel mükerrerliği etkileyen en önemli faktörün bireyin suç öyküsünün olup olmadığı iken psikopatolojik belirtilerin büyük çoğunluğunun genel olarak mükerrer suç davranışı üzerinde etkisiz olduğu, şiddet içerikli mükerrer suçlulukta ise en önemli göstergenin yine şiddet içerikli suç öyküsüne sahip olması iken psikopatolojik belirtilerin genel mükerrer suçluluğa nazaran etki katsayısının daha da düşük olduğu bildirilmiştir. Adli psikiyatri servislerinde takibi yapılan hastaların örneklem olarak kabul edildiği Billen ve ark. (54) tarafından yapılan bir araştırmada da mükerrer olarak şiddet içerikli suç davranışlarına sahip kişilerde en önemli göstergenin baş etme mekanizmalarına sahip olup olmadığı iken katılımcıların psikopatolojik özelliklerinin suç davranışları üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı ileri sürülmüştür. Beklenenin aksine psikopatolojik belirtilerin suça yönelik tutumları doğrudan ve güçlü şekilde yordayamaması karşısında ancak düşmanlık, kişiler arası duyarlılık, paranoid düşünceler ve psikotizm belirtilerinin şiddet davranışını değil sosyal ilişkiler ve haklılık düşünceleri üzerinde doğrudan etki oluşturduğu değerlendirilmektedir. Bu durum söz konusu psikopatolojik belirtilerin ancak dolaylı olarak şiddet davranışını tetikleyebileceğini doğurmaktadır.

Çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide psikopatolojik belirtilerin aracı rolüne ilişkin yapılan paralel çoklu aracılık analizi sonuçlarına göre çocukluk çağı travmaları ile suça yönelik tutumlar arasında doğrudan ve dolaylı olarak herhangi bir etkileşimin bulunmadığı, çocukluk çağı travmaları ile psikopatolojik belirtilerin tamamında anlamlı etkilerin tespit edildiği ve son olarak kişilerarası duyarlılık ve düşmanlık belirtilerinin çocukluk çağı travmaları ve suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkiyi aracı olarak güçlendirme potansiyeline sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Alanyazında pek çok araştırmada (55-59) çocukluk çağı travmalarının psikopatolojik belirtilerin en güçlü göstergeleri olduğu dile getirilmiştir. Söz konusu bu çalışmada da benzer şekilde çocukluk çağı travmalarının tüm psikopatolojik belirtileri anlamlı seviyede yordayabildiği görülmüştür. Kişilerarası duyarlılığın ve düşmanlık belirtilerinin zayıf da olsa çocukluk çağı travmaları ve suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide aracı değişken olma potansiyelinin yüksek olması nedeniyle dikkate değer bulunmuştur. Alvani ve ark. (60) tarafından cinayet hükümlüsü tutukluluklarla yapılan çalışmada kişilerarası duyarlılık seviyesi ile boyun eğdirme davranışları arasında güçlü bir yordama ilişkisinin bulunduğu bildirilmiştir. Boyun eğdirme davranışının yoksun bırakmak, dışlamak veya ayrımcılık yapmak gibi türevlerinden hareketle doğrudan olmasa dahi dolaylı olarak suç davranışına yol açacağı değerlendirilmektedir. Kişilerarası duyarlığa vurgu yapan başka bir çalışmada ise (61-63) psikoaktif madde kullanımı davranışı ve kişiler arası duyarlılık düzeylerinin yüksek olmasının dürtü kontrolü eksikliğine işaret ettiği ileri sürülmüştür. Dürtü kontrol bozukluğunun, düşük öz kontrol ve hiperaktivite gibi psikopatolojik özellikler ile yüksek düzeyde ilişkili olduğundan hareketle kişilerarası duyarlılığın yine doğrudan olmasa da dolaylı olarak suç davranışına işaret ettiği değerlendirilmektedir.

Psikopatolojik düşmanlık ile suç davranışı arasında yordayıcı ilişkilere yönelik kriminoloji alanında yoğun miktarda bilgi mevcuttur (64-66). Öte yandan, Simons ve Burt (67) tarafından yapılan bir çalışmada düşmanlık belirtilerinin toplumsal koşulların olumsuz olması, ayrımcılık, ilgisiz veya otoratik ebveynlerin varlığı, suç davranışı sergileyen akranların bulunması ve mahalli öz kontrolün yetersizliği durumlarında suç davranışına neden olacağı ileri sürülmüştür.

SONUÇ

Çocukluk çağı travmaları ve suça yönelik tutumlar arasındaki ilişkide psikopatolojik belirtilerin aracı rolünün olup olmadığını test etmek isteyen bu çalışmada, çocukluk çağı travmalarının bilinenin aksine suça yönelik tutumlar üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı bulunmuştur. Yine, benzer şekilde kişilerarası duyarlık ve düşmanlık özellikleri hariç diğer psikopatolojik özellikler bağlamında da bilinenin aksine suça yönelik tutumlar üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı gözlenmiştir. Gerek kişilerarası duyarlılığın gerekse de düşmanlık belirtilerinin suça yönelik tutumlar üzerinde doğrudan değil dolaylı olarak etkili olduğu, suçun bireysel özellikler veya deneyimlenen travmaların tetiklediği bir mekanizmadan öte içinde yaşanılan ailenin, mahallenin ve toplumun bireye etkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı psikopatolojik özellikler veya geçmiş dönemki travmaların ise suça yönelimi ancak toplumsal şartlar uygunsa tetiklediği sonucuna ulaşılmıştır.

Bu çalışmanın başlıca kısıtı klinik gruplarla karşılaştırma yapılamamasıdır. Genel popülasyondan elde edilen verilerin klinik gruplarla karşılaştırılması halinde özellikle psikopatolojik bozukluk teşhisi alan hastalarda çocukluk çağı travmalarının suça yönelik tutumlar üzerindeki etkisi daha belirgin bir şekilde tartışılabilir. Çalışmadaki diğer kısıt ise genel popülasyonun tabakalı bir şekilde dağıtımının yapılamamasıdır. Cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyoekonomik düzey, psikiyatrik teşhis, suç kaydı gibi kesikli değişkenlere göre tabakalı bir örneklem yapısının oluşması elde edilen sonuçların genel evrene yorumlanmasını daha nitelikli hale getirecektir.

Bu çalışmadan elde edilen bulgular iki yönlü kullanılabilir. Bu çalışmadaki bulgular çocukluk çağı travmalarının doğrudan etki üretme kapasitesinin hemen her zaman geçerli olamayabileceğini özellikle aracı değişkenlerin çoğunlukla bağımlı değişkeni daha iyi yordayabileceği gerçeğine ışık tutmaktadır. Bu durum araştırmacılar için çocukluk çağı travmalarının etki mekanizmasını yeniden değerlendirmelerine yardımcı olacaktır. Uygulamacılar açısından ise genel popülasyondan gelen bireylere yönelik gerçekleştirilen psikolojik danışma hizmetlerinde, psikiyatri konsültasyonlarında, adli değerlendirmelerde vb. saha uygulamalarında çocukluk çağı travmalarının yanı sıra cevabı aranan soruya etki edebilecek diğer mekanizmaların da incelenmesine gidilecektir.