ÖZET
Amaç:
İşkence uluslararası insan hakları ve insancıl hukuk belgeleri ile mutlak yasak olarak kabul edilmesine rağmen halen tüm dünyada varlığını sürdüren bir insanlık suçudur. Türkiye gibi geçmişinde askeri darbeler yaşamış ülkelerde yüzbinlerce insanı etkilemiş, travmayı kuşaktan kuşağa aktararak toplumu derin bir şekilde yaralamıştır. İşkencenin belgelenmesi ise işkence ile mücadelenin en önemli basamaklarından biridir ve uluslar arası standartlarını da İstanbul Protokolü vermektedir.
Uzun yıllar önce işkenceye maruz kalmış kişilerde işkencenin tıbbi delillerini ortaya koymanın zorluğu ve /veya fiziksel ya da radyolojik delillerin yetersiz kaldığı durumlar nedeniyle başka ileri tanılama yöntemleri kullanılabilir mi sorusu gündeme gelmiş ve kemik sintigrafisinin bir tanılama yöntemi olarak kullanılabilirliği denenmiştir. Bu çalışmada işkence görenlere tedavi-rehabilitasyon ve belgeleme hizmeti sunan Türkiye İnsan Hakları Vakfı olgularının verileri üzerinden sintigrafinin bir tanı yöntemi olarak değerini göstermek amaçlanmış ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.
Gereç ve Yöntem:
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerine 1991-2012 yılları arasında başvuran 13477 olgu arasından kemik sintigrafi taraması yapılan 415 olgu çalışmaya alındı. Olguların tedavi dosyaları geriye dönük; cinsiyet, yaş, sosyoekonomik durum, uygulanan işkence yöntemi, işkence sıklığı, işkence süresi, işkence üzerinden geçen süre, fiziksel bulgular ve kemik sintigrafi bulguları açısından değerlendirildi.
Bulgular:
Olguların hepsi kaba dayak işkence yöntemi ve birden fazla ağır fiziksel hasar yaratan işkence yöntemlerine maruz kalmıştı. 65'i kadın (% 15.7), 350'si erkek (% 84.3), yaş ortalaması 30.98 ±9.67 (aralık 11-72 yaş)'tı. Sintigrafi taraması yapılan 415 olgunun 232'si (% 56) travmatik nedenli sintigrafi pozitifti, literatür ile uyumlu bulundu. İşkenceye maruz kalma süresinin uzamasıyla (7 gün ve üzeri) sintigrafi pozitifliğinin arttığı görüldü.
Sonuç:
Kemik sintigrafisi; geç dönem başvurularda ya da fiziksel bir bulgu tespit edilemeyen işkence iddiası ile başvurmuş olguların değerlendirilmesi ve belgelenmesinde non-invaziv bir tanılama yöntemi olarak önerilmektedir.