Editörden
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Editörden
CİLT: 1 SAYI: 2
P: 0 - 0
Ağustos 1996

Editörden

The Bulletin of Legal Medicine 1996;1(2):0-0
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

Bir süre önce, ilk kez katıldığım adli bilimler kongresinde yer alan bir etik oturumunda konuşmak, akademisyen olarak yazarınız için doğrusu değişik bir deneyim olmuştu (1). Tıp alanının bir süredir geniş kapsamlı adli bilimlerin içinde yer almakta olduğunu biliyordu. Ancak bir deontoloji ve tıbbi etik öğretim üyesi olması dolayısıyla onu burada özellikle ilgilendiren, alanın bir başka nedeni olarak laboratuvar alanlarındaki gelişmeden çok toplumsal değişime bağlanabilecek bir gelişmedir. Bunda, insan tutum ve davranışlarına yönelik ahlaki değerlerimizin önde gelmesi söz konusudur. O zaman, konunun tıbbi etik (ya da tıp uğraş ahlakı) yönü de kuşkusuz gündeme gelecektir ki bizi burada ilgilendiren de budur. Böylece, "Pozitif Hukuk" teriminden esinlenerek düşünebileceğimiz, dar kapsamlı ve yoruma az yer veren bir "Pozitif Adli Tıp'tan" oldukça değişik bir “Toplumsal Adli Tıp”tan da (1) belki söz açılabilir. Başlıktaki konumuzun da, adli tıbbın daha çok bu sonuncu yöndeki gelişmesinin içinde ele alınabileceği, alınması gerektiği açık olmalı; kuşkusuz, olağan anlamda bilimsel açıdan örneğin DNA çözümlemeleri gibi yöntemlerin de bu alanda kullanılabileceğini, kullanıldığını gözden uzak tutmadan. Öte yandan adli tıp alanında tıbbi etik açısından onaya çıkan değer sorunlarının merkezinde olan adli hekim - hasta ilişkisinin, klinik hekimlikteki ilişkiden oldukça değişik olduğunu görüyoruz. İkincisinde hastalığın tanı ve tedavisi çabaları, hasta insanın iyileştirilmesine yöneliktir; burada kişinin sağlık sorunu hekim için kendi başına bir amaç olmaktadır. Birincisinde ise kişinin "muayenesi", bir olayın adli açıdan aydınlatılması için yapılmaktadır, bir sağlık sorununun çözümü amacıyla değil. Dolayısıyla o, etik açısından burada bir araç konumundadır. Buna bağlı olarak da adli hekim tedavi edicilik işlevini üstlenmiş değildir ve bir bilirkişi konumundadır (1). Onun yaptıkları yerine göre üzerinde "muayene" yapılan kişinin, yerine göre ve daha büyük sıklıkla ise başka birisinin ya da binlerinin, giderek toplumun yararı gözetilerek gerçekleştirilmektedir. Ancak bu konunun genel olarak ve daha ayrıntılı biçimde tartışılmasını burada bir yana bırakabiliriz.